|
|
Знаете ли Вы, что ... | |
...до того как открыть новую тему, стоит использовать поиск: такая тема уже может существовать. | |
<< Предыдущий совет - Случайный совет - Следующий совет >> |
Ижод хусусида сўз Ижод аҳли, уларнинг ғояси, ҳаёт қараши, мақсадлари, ютуқлари, орзу ва армонлари.... (Все о творчестве, о людях творчества, их идеях, взглядах, достижениях и целях, мечты…) |
Ответить |
|
Опции темы | Опции просмотра |
24.04.2010 10:44 | #91 |
student
study
Сообщений: 16
+ 9
0/0
– 0
0/0
|
Serbest kaldıktan sonra artık
dergi ve gazete yazıları yazmayan Qodiriy, bunun yerine ikinci romanı Mehrobdan Çayon’ı (Mihraptaki Akrep) yazmaya başlar. Komünist Partisi Merkez Komitesinin 23 Nisan 1932 tarihli Sovyetler Birliğindeki bütün edebiyat teşkilatları kapatılarak yerine Sovyet Yazarlar Birliğinin kurulması gerektiği kararı doğrultusunda yeni Özbekistan Yazarlar Birliğinin kurulması hazırlıklarını sürdüren komitede görev alır, birliğin 1934 yılında kurulmasıyla üye olduktan hemen sonra yönetim kurulu tarafından yazarlar delegasyonunda Moskova’ya ve Kazan’a Sovyet Yazarlarının Birinci Genel Kongresine gönderilir. Yine yönetim kurulu tarafından köy yaşamıyla ilgili Obid ketmon (Çapa Obid) adlı uzun hikâyesini yazması için gereken destek sunulur (Normatov 1995: 52). Bütün bu gelişmeler dışında geçimini sağlamak ve ailesine bakmak amacıyla çeviriler de yapar. |
|
Ответить |
Реклама и уведомления | |
24.04.2010 10:46 | #92 |
student
study
Сообщений: 16
+ 9
0/0
– 0
0/0
|
1936-1939 yılları arasında Sovyetler Birliğinin genelinde yürütülen “büyük
temizlik” operasyonundan Qodiriy de rejime karşı olmaktan suçlu(!) bulunur. Özellikle devlet arşivlerinin açıldığı 1990’lı yıllarda ele geçirilen belgelere göre Qodiriy karşıdevrimci ve milliyetçi Milliy ittihod2 (Millî Birlik) teşkilatının bir üyesi olmak ve uzun yıllar Sovyet yönetimine ve Komünist Partisine karşı savaşmak ve karşı propaganda yapmak suçlamalarıyla karşı karşıya kalır. Kendisine yönetilen suçlamaların çoğunu kabul etmesine rağmen söz konusu teşkilata üye olmadığını ısrarla vurgular. 31 Aralık 1937’de hapse atılan yazar, dokuz aylık hapishanedeki sorgu ve işkenceden sonra devrim karşıtı olduğu gerekçesiyle 4 Ekim 1938’de Taşkent’te gizlice öldürülür. Bu belgelerden ayrıca yazarın mahkemesinin, kurşunlanarak öldürülmesinden bir gün sonra 5 Ekim 1938 tarihinde Taşkent’te yapıldığı anlaşılmaktadır. Uzun yıllar eserleri zararlı(!) diye imha edilmekle kalmaz, onun romanlarına sahip olanlar da 18 yıl boyunca (1938-1956) korku ve endişeden dolayı onları yok etmek zorunda kalmıştır. Özbekistan’daki kütüphanelerde de onun eserlerine uzun süre rastlanamamıştır. |
|
Ответить |
24.04.2010 10:47 | #93 |
student
study
Сообщений: 16
+ 9
0/0
– 0
0/0
|
Yazarın büyük oğlu Habibulla da karşıdevrimci bir teşkilatın lideri olmak,
babasının kitaplarını bulundurmak ve Sovyet yönetimini devirme girişiminde bulunmak bahaneleriyle 1945-1955 yıllarını kuzey Ural toplama kampında geçirmek zorunda kalmıştır. Bundan daha ilginci, oğul Habibulla toplama kampında babasının romanlarını okudukları veya evlerinde bulundurdukları için mahkum olanlarla karşılaşmıştır (2005: 370-388). En nihayetinde yazar, Komünist Partisinin XX. Kongresinden sonra 9 Ekim 1956 tarihinde aklanarak şerefi geri verilir ve romanları sansürlenerek de olsa basılmaya başlar. |
|
Ответить |
24.04.2010 10:48 | #94 |
student
study
Сообщений: 16
+ 9
0/0
– 0
0/0
|
Bu yaşam öyküsünün başlangıcından önceki yıllarda yazarın memleketi
Türkistan, 19. yüzyılın ikinci yarısından (1867 yılından) itibaren Çarlık Rusyasının sömürgesi durumuna gelmişti. Sömürgecilik, beraberinde işgal ile birlikte yeni tartışmalar da getirir. Bu tartışmalardan biri sömürgecinin dilinin öğrenilip öğrenilmemesi gerektiği hususunda yürütülür. Karşı çıkanlar çok olmasına rağmen yerli yazarlardan bazıları Rus dilinin öğrenilmesi gerektiği bilinciyle Rusça eserlerden kendi dillerine çeviriler yaparlar. Çeviri yoluyla yeni bir edebiyat ve kültür kendini göstermeye başlar. Bunda kuşkusuz 1870’den başlayarak Taşkent’te Rus ve Sart3 dilleriyle çıkarılan ve 47 yıl gibi uzun bir süre yayımlanan Turkiston viloyatining gazeti4 (Türkistan ülkesinin gazetesi) önemli bir görev üstlenir. Türkistan basını gerek çeviriler gerekse yerli yazarların yazma çalışmaları sayesinde sadece gazete ve dergi yoluyla değil, aynı zamanda yeni edebî türler aracılığıyla da halka ulaşmaya çalışır. Yeni gelen edebî türlerden önemlisi olan roman Özbek edebiyatında ilk kez cedit (yenilik) edebiyatının Sovyetler devrindeki ilk temsilcilerinden Hamza Hakimzoda Niyoziy (1889-1929) tarafından Haqiqat kimda (Hakikat kimde, 1908), Yangi saodat yoxud milliy roman (Yeni saadet yahut millî roman, 1915) ve Uçraşuv (Karşılaşma, 1916) adlı eserleri için kullanılmıştır. Ayrıca yazarın Qizil gul, sarıq gul (Kırmızı gül, sarı gül) seçme eserinin sonunda sunulan listede şairin Turmuş aççiği – milliy roman (Yaşam acısı – millî roman) adlı bir eserinden söz edilmesine (Mirvaliyev 1969: 60) rağmen böyle bir eser günümüze kadar bulunamamıştır. Bundan başka Mirmuhsin Şermuhamedov Fikriy’nin (1895-1929) 1914 yılında Turkiston viloyatining gazeti’nde (sy. 75-79) yayımlattığı Befarzand Oçildiboy (Çocuksuz Oçildiboy) ile Abdulla Qodiriy’nin Cuvonboz (Oğlancı, 1915) kısa hikâyeleri Hamza’nın “roman” diye nitelendirilen eserlerinden farklı değildir. |
|
Ответить |
24.04.2010 10:49 | #95 |
student
study
Сообщений: 16
+ 9
0/0
– 0
0/0
|
Gerek hacim gerekse olay örgüsü bakımından bu eserleri hikâye olarak görmek gerektiğinden,
roman türündeki ilk ürünler olarak kabul etmek olanaksızdır. Ancak roman diye sunulan bu hikâyeler bir yandan anlatı türünde yazılmış denemeler olmaları bakımından değerliyken, diğer yandan roman ve hikâye türlerinin henüz birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılmadığını da göstermektedir. Özbek edebiyatında “roman” olarak görülen eserlerin aslında hikâye türünde yazılmış olmaları ve millî karakter taşımaları hususu Tanzimat edebiyatında görülen durumdan farklı değildir. Ayrıca dikkate değer bir başka husus Osmanlı devletinde geleneksel hikâyeden sıyrılıp modern romana geçiş 1870’li yıllarda olurken, bu durum Özbeklerde ancak 1905 yılından sonra gerçekleşmiştir. Hamza, Mirmuhsin ve Abdulla Qodiriy gibi yazarların, kendi hikâyelerini “roman” diye sunmalarından, Batı edebiyatına özgü bir tür olan romanın, Özbek edebiyatında 20. yüzyılın başında önce terim, sonra içerik ve yapı olarak doğduğu sonucu çıkmaktadır. Oysa roman türündeki ilk örnekler daha sonra 1920’li yıllarda Abdulla Qodiriy’nin iki romanıyla görülür. Kendisinin ve Özbek edebiyatının ilk romanı olan Utkan kunlar, yazarına tanınmışlık payesini getiren tarihsel ve gerçekçi bir romandır. Hatta bu roman bütün Sovyetler Birliğinde tarihsel roman türünün ilki olarak bile kabul edilmektedir (Mirvaliyev 1969: 89). Üç ana bölümden oluşan romanda, Özbeklerin 19. yüzyılda hanlıklar devrindeki yakın tarihi ve Rusların Orta Asya’yı sömürgeleştirmeye başladıkları dönem anlatılmaktadır. İlk romanıyla yakaladığı büyük başarıdan sonra Qodiriy, yine tarihsel konuda olmak üzere 1926 yılında yazmaya başladığı Mehrobdan çayon başlıklı ikinci ve son romanını 1929 yılında yayımlatır. Romanda 19. yüzyılda Hokand hanlığının son devrindeki Özbek halkının yaşamı konu olarak seçilmiş olup Hokand hanı Hudayar’ın hanlıktaki son yılları (1865- 1875), hanlığın Ruslar tarafından işgal edilmesini hazırlayan nedenler işlenmiştir. İlk romandan farklı olarak bu romanda saraydaki entrikalar anlatılmakta ve kahramanların karakter özellikleri daha gerçekçi tasvir edilmektedir. |
|
Ответить |
24.04.2010 10:49 | #96 |
student
study
Сообщений: 16
+ 9
0/0
– 0
0/0
|
Yazar, her
iki tarihsel ve gerçekçi romanıyla hem Özbek diline ve düzyazısına azımsanmayacak katkılar sunmuş, hem de Özbek edebiyatında yeni romanların yazılmasına öncülük etmiştir. Onun romanlarının etkisinde, 1920’li yılların çok yönlü edebiyatçısı Abduhamid Sulaymon Çulpon (1897-1938) Keça va kunduz (Gece ve gündüz, 1936) ile büyük romancı Oybek (Muso Toşmuhammaduğli, 1905- 1968) Türkistan özgürlük tarihinin başlangıç noktası olan 1916 başkaldırısını ele aldığı Qutluğ qon (Kutlu kan, 1940) romanlarını kaleme alırlar.5 Sonraki yıllarda bunları yeni romanlar izlemiştir. Özellikle Sovyet devri Özbek edebiyatının durgunluk dönemi olan 1960-1990 yılları arasında tarihsel roman yazımına ayrı bir önem verilmiştir. Bunun başarılı örnekleri Nazir Safarov’un (1905-1985) Kurgan Keçirganlarim (Görüp geçirdiklerim, 1968), Navruz (Nevruz, 1973), Mirmuhsin Mirsaidov’un (doğ. 1921) Me’mor (Mimar, 1974), Temur Malik (Timur Melik, 1986); Odil Yoqubov’un (doğ. 1926) Uluğbek xazinasi (Uluğbek hazinesi, 1974), Kuhna dunyo (Köhne dünya, 1982); Pirimqul Qodirov’un (doğ. 1928) Yulduzli tunlar (Yıldızlı geceler, 1978), Humoyun va Akbar (Hümayün ve Ekber, 1988), Ona loçin vidosi6 (Anne doğanın vedası, 2001) romanlarıdır. Bağımsızlık devrindeki tarihsel romanlar ise genelde millî nitelik taşımakta ve tarihle yüzleşme konularını içermektedir. Buna örnek olarak Naim Karimov’un (doğ. 1932) Çulpon (Çulpon, 2003); Erkin Samandar’in (doğ. 1935) Tangri quduği (Tanrı kuyusu); Sa’dulla Siyoyev’in (doğ. 1939) Yassaviyning sunggi safari (Yesevî’nin son yolculuğu, 1995), Muhammad Ali Ahmedov’un (doğ. 1942) iki ciltlik Sarbadorlar (Serbedarlar, 1989) ve Uluğ saltanat (Ulu saltanat, 2003); Asad Dilmurod (doğ. 1947) Mahmud Terobiy (Mahmud Terabi, 1998), Hayriddin Begmatov Devona Maşrab (Divâne Meşreb, 2005) romanları gösterilebilir. Durgunluk devrinde temelini Qodiriy’nin attığı tarihsel roman dışında genelde Sovyet ideolojisi, Sovyet insanının yaşam mücadelesi ve ruhsal durumu, kadınlar, işçiler, insan ilişkileri, insanların günlük yaşamdaki sıkıntıları gibi konularda onlarca roman yazılır. Devrin son yıllarında, özellikle 1980 yılından itibaren siyasal ve toplumsal değişimler görülmeye başlayınca roman türünde de Sovyet sistemine yönelik daha cesur eleştiriler getirilir. Bağımsızlığın elde edildiği 1990 yılından itibaren günümüze kadar Özbek romanında insan psikolojisi, insan ilişkileri başta olmak üzere diğer ulusların edebiyatlarında görülebilecek türlü türlü konular işlenmektedir. |
|
Ответить |
24.04.2010 10:50 | #97 |
student
study
Сообщений: 16
+ 9
0/0
– 0
0/0
|
Günden güne gelişen, farklı farklı temalara yönelen, nicelik ve nitelik bakımından
gittikçe olgunlaşan modern Özbek romanı dünyaya gelişini Abdulla Qodiriy’e borçludur. O, Doğu – Batı kültür sentezi ile yoğrulan romanlarını yazarken hem dünya romancılığından yararlanmış, hem de Orta Asya İslam kültürü üzerinde gelişmiş olan halk ve klasik edebiyattaki yaratımları esin kaynağı almıştır. Nitekim bu esin kaynaklarından Ravşan (Revşen), Alpomiş (Alpamış), Orzigul (Arzugül), Şirin bilan Şakar (Şirin ile Şeker), Rustamxon (Rüstem Han) gibi Özbek destanları ve Farhod va Şirin (Ferhat ve Şirin), Tohir va Zuhra (Tahir ve Zühre), Layli va Macnun (Leyla ve Mecnun) gibi Doğu kültürünün klasik aşk hikâyeleri ile ahlak kitabı Kelile ve Dimne ve sözlü anlatım ürünü Binbir Gece Masalları gibi önemli yapıtlar hem yazarın romanlarının oluşumunda hem de Özbek romanının doğuşunda kaynak olmuştur. Ayrıca gerek yazarın kendini yetiştirmesinde gerekse Özbek romancılığının oluşumunda Nevâyi’nin mesnevilerinin, Babür’ün anılarını içeren Babürnâmesinin, Muhammad Salih’in Şeybaninâmesinin etki ve katkıları küçümsenemez. Kuşkusuz yazarı besleyen sadece geleneksel halk anlatımları ve yazılı edebiyat değil, aynı zamanda hem Rus dili ve edebiyatı hem de başta Tatar, Azerbaycan ve Osmanlı başta olmak üzere Türk lehçeleri ve edebiyatları aracılığıyla Orta Asya’nın Türk halklarında kendi etkisini bulan Batı edebiyatıdır. Çok yönlü bu yararlanış, onun dünya edebiyatına giden yolda farklı kaynaklardan beslendiğini ve farklı yolları kullandığını göstermektedir. Özellikle klasik Rus edebiyatının önemli yazarlarının eserlerinden yararlanan Qodiriy, romanlarındaki karakterleri yaratmada ve onların psikolojilerini aktarmada Tolstoy (1828-1910) ve Dostoyevski (1821- 1881) gibi Rus yazarlarından etkilendiği (Mirzayev 1984: 43), bununla yetinmeyerek bazı makalelerindeki bilgilerden Dante (1265-1321), Cervantes (1547-1616) ve Gogol (1809-1852) gibi dünyanın önde gelen yazarlarını okuduğu anlaşılmaktadır. Yine onun, Türk edebiyatının Yakup Kadri (Karaosmanoğlu 1889- 1974), Falih Rıfkı (Atay 1894-1971), Ruşen Eşref (Ünaydın 1892-1959) ve Yahya Kemal (Beyatlı 1884-1958) gibi önemli yazarlarına ayrı değer verdiği ve Mısırlı yazar Corci Zeydan’dan (1861-1914) etkilendiği bilinmektedir. Hatta Maorif va uqituvçi (Eğitim ve Öğretmen) dergisinde (1925/4) yayımlanmış Turkiya matbuoti (Türkiye basını) adlı makalesinde Tanin gazetesinin Avrupa hayranlığını karalar nitelikte “Bize Paris yaşamının kompartımanları değil, Refik Halid, Halide Edib, Yahya Kemal’in bugünkü yaşamı ve muhitinin yansıması olan eserleri gerektir.” (Normatov 1995: 68-69) diyerek düşüncesini dile getirmektedir. |
|
Ответить |
24.04.2010 10:51 | #98 |
student
study
Сообщений: 16
+ 9
0/0
– 0
0/0
|
O devirdeki
yazarlarda olduğu gibi yazarımızda da, kendisinin kimi yazılarında dile getirmekten çekinmediği Rus, Tatar, Azerbaycan ve Osmanlı yazarlarının eserlerinin etkisi vardır. Ayrıca o, daha Bolşevik devrimi öncesinde Arap, Fars ve Rus dillerini öğrenme fırsatı bulduğundan, bu dillerle yazılmış yazıları ve eserleri okuduğundan Doğu edebiyatının klasik eserlerini çok iyi bilmekte, Sa’dî (öl. 1292) ve Fuzulî (öl. 1556) gibi ünlü şairlerin şiirlerinden alıntılar yapmaktadır. Roman türüyle tanışması bu etkinlikler sonucundadır. Kendisini “roman yazmaya heveslendiren” (1969: 193) Mısırlı yazar Corci Zeydan (1861-1914) sayesinde roman yazmaya başlaması, devrin eleştirmenlerinden Sotti Husayn (1907- 1942) tarafından (1931: 102) “yüzde yüz onun [Corci Zeydan’ın] etkisinde” olarak görülmesi, gerçeği yansıtmamaktır. Romanlarında Özbek halkının gelenek, görenek ve tarihini anlatan yazar, genelde Batı tarzı roman formunda, ama kısmen de geleneksel Doğu destan formunda tarihsel romanlar kaleme alarak “millî” unsurlara önem vermiştir. Diğer yandan kahramanların ruhsal ve fiziksel durumlarına veya manzara tasvirlerine yer vererek romanını tarihsel yapıtın ötesine taşıyarak sanatsallığa başarıyla ulaştırabilmiştir. Özbekler için yazarın asıl değeri Özbek’e ait unsurları yansıtmasında ortaya çıkmaktadır. Sovyet edebiyatının tarihsel romanlarının önemli yazarlarından biri olan Aleksey Tolstoy’un (1883-1945) onu Taşkent’te ziyaret etmesi başarıyla gelen ününü göstermektedir. Oğlu Habibulla’nın babası hakkındaki anılarına dayanan kitaptan (1985: 33-38) Aleksey Tolstoy’un Kazan Tatarlarından yazar Ismoil Obidov ile 1933 yılında Qodiriy ile görüştüğü anlaşılmaktadır. Habibulla’ya göre babası Rusça eserleri kendi ana dilindeki gibi hızlı okumasına, kalın kalın kitapları iki üç gün içinde okumasına rağmen Rus dilini o kadar düzgün konuşamadığından olsa gerek sözlerinden bazılarını Ismoil Obidov Rusçaya aktarırmış. Bu çevirilerden Habibulla’nın aklında kalanlardan “Bizim şiiriyatımız yüzyıllardan beri biçimlenmiş, kendisine özgü anlatısı, yapısı, lirizmi, geleneği ile dünya edebiyatında önemli bir yer edinmiştir. Ancak nesrî real edebiyatımız henüz beşikte. Bu, bizde Ekimden [Ekim Devriminden] sonra doğdu. Bunu biz Batıdan öğrenmeye başladık...” (1985: 35) ifadeleri yazarın düzyazı anlatımının doğuşuna bakış açısındaki nesnelliği göstermektedir. Bu buluşma Qodiriy’nin basın ve edebiyattaki etkinliğini, özellikle tarihsel romanları sayesinde Özbekistan sınırlarını aşan başarısını açıkça göstermektedir. Bu, sadece Doğulu bir yazarın başarısı değil, aynı zamanda dünya edebiyatında Özbek ve Doğu düzyazısı için büyük bir kazanımdır. Onun başarısını pekiştiren bir başka olay ise Rus Türkologu Kuzmiç Konstantin Yudahin’in (1890-1975) ziyareti ve 1927 yılında yayımlanan Uzbeksko-russkiy slovar’ (Özbekçe-Rusça sözlük) çalışmasına Utkan kunlar romanından da sözler almasıdır (Qodiriy 2005: 192). |
|
Ответить |
Реклама и уведомления | |
24.04.2010 10:52 | #99 |
student
study
Сообщений: 16
+ 9
0/0
– 0
0/0
|
Abdulla Qodiriy’nin romanları, gerek bilim adamlarının gerekse ünü ülkelerinin
sınırlarının ötesine ulaşmış yabancı yazarların haklı övgüsünü kazanması boşuna değildir. Ünlü Kazak yazar Muxtor Avezov (1897-1961), yazarımızın romanlarını 1920’li yıllarda sanki düz sahrada birdenbire Pamir dağlarının ortaya çıkması gibi değerlendirirken, Doğubilimci Evgeniy Eduardoviç Bertels (1890-1957) onları bütün yapısıyla kendine özgü üslupta yazılmış Özbek romanları olarak görmekte ve dünyada Fransız, Rus, İngiliz, Alman ve Hint romancılığı olmak üzere beş tane ekolün olduğunu, bundan sonra Abdulla Qodiriy’nin yarattığı Özbek romancılık ekolüyle altıncısının ortaya çıktığını söylemektedir (Qodiriy 1986: 92-93). Bunlara benzer bir övgü Türkmen romancı Berdi Kerboboyev’den (1894-1974) “Ben de Tolstoy’dan, Gorki’den, Şolohov’dan öğrenmeseydim, Tatar yazar Ibrohimov’un ‘Bizim günler’ini, ‘Kazak kızı’ını, ‘Derin kökler’ini ve Özbek yazar Abdulla Qodiriy’nin ‘Utkan kunlar’ini, ‘Mehrobdan çayon’ını okuyup, onları örnek almasaydım, ‘Cesur adım’a başlayamazdım.” sözleriyle gelirken, bir başka Türkmen yazar, Xidir Deryayev (1905-1988), yazarın romanlarından etkilendiğinden Qismat (Kısmet) romanını yazmaya başladığını söylemektedir. Ayrıca ünlü Tacik yazar Calol Ikromıy (1909-1993) onun eserlerini “Ben Abdulla Qodiriy’nin eserlerini otuzlu yıllarda okumuş olmama rağmen onlardaki kahramanları şimdiye kadar unutamadım. Abdulla Qodiriy, kendisinin gayet kısa, ama derin lirizm ile yoğrulmuş cümleleri ile beni meftun ederdi. Onun eserlerindeki her bir detay, kendisinde yüksek bir anlam taşımakta, mahir kuyumcu tarafından işlenmiş bir nesne gibi parlamakta.” ifadeleriyle övmektedir (Qodiriy 1986: 164). Bütün bu görüşlerden Qodiriy’nin tarihsel roman türünün başarılı yazarlarından biri olarak Orta Asya’daki yazarlar üzerinde etkisi uzun süre kalacak bir iz bıraktığı sonucu çıkarılabileceği gibi güç bir devirde Batı romancılığı tarzındaki romanlarıyla Doğu edebiyatına paha biçilmez bir hisse kattığı yargısına da varılabilir. Nitekim ilk romanını yayımladığı yıllarda Orta Asya halkları arasındaki farklılıkların uçurum şeklinde olmadığından o, hangi derecede Özbek yazarı ise o derecede Türkmen yazarı, Kazak yazarı, Kırgız yazarı, hatta dili başka olan Tacik yazarı da sayılmaktadır (Quşconov 1977: 85). Yine Utkan kunlar romanını yazmaya 1919 yılında başlayıp 1922 yılından itibaren yayınlatması göz önünde tutulursa, sadece Özbek edebiyatında değil, Orta Asya halklarının edebiyatında da tarihsel romancılığı başlatan yazar olmuştur. |
|
Ответить |
24.04.2010 10:53 | #100 |
student
study
Сообщений: 16
+ 9
0/0
– 0
0/0
|
44 yıla sığdırılmış bir ömürde önce cedit hareketinin yenilikçi düşüncelerinden,
daha sonra Bolşevik devriminin getirdiği olumlu havadan yararlanan Abdulla Qodiriy hem hikâyelerinde ve yazılarında geçmişin geri kalmış, yeni sisteme uymayan taraflarını karalayarak yeniliğin savunucularından olmuş, hem de yazdığı tarihsel ve gerçekçi romanıyla Özbek edebiyatında roman türünün doğuşunu gerçekleştiren yazar olmuştur. Onun ideolojiden uzak her iki tarihsel romanı yeni kuşaklara esin kaynağı olmuştur. Özellikle 14 yıllık bağımsızlık devrinde önemi daha çok anlaşılmış, Özbeklerin “öz”lüklerini yeniden bulmalarını sağlamıştır. manba: www.turklib.uz |
|
Ответить |
|